18 Eylül 2013 Çarşamba
Köyüm(3)
Köyümüzde bayramlar bir başka olurdu. Bayramlar yaklaşınca iple çekilirdi son günler. Herkeste bir neşe, tüm köyde bir heyecan yaşanırdı.
Günler öncesinden hazırlıklar başlardı. Evler baştan aşağı yıkanır,sıvalı kısımlar güzelce boyanarak bayrama hazırlanırdı.Evin ahşap olan bölümleri kiremit taşlarıyla saatlerce sürtülerek pırıl pırıl yapılırdı.
Konu komşu birbirine yardım ederek, çeşit çeşit yemekler yaparlardı. Tatlı çeşitleri bayramların vazgeçilmeziydi o günlerde. Hele un helvası top top yapılırdı ki sormayın. Genelde akşamları kavrulan helvalık unların kokusu nefis bir şekilde etrafa yayılırdı. Nedendir bilemiyorum, şimdiki unlar kavrulunca öyle güzel kokular gelmiyor burnumuza. Unların kokusu mu değişti, yoksa burnumuza mı bir problem var acaba?
Arife günlerinin önemi bir hayli fazlaydı. Mezarlıklar ziyaret edilerek temizlenir, dualar edilerek sanki bayrama hazırlanırdı. Bayramın bereketinden mezarda yatan yakınlarımız da nasibini alırdı.
Köyümüzün kalabalık ve parçalı coğrafyasından önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Ama buna rağmen köyümüzde sadece bir cami vardı. Bayram namazlarına tüm mahallelerden halkımız büyük bir ilgiyle katılırdı. Akşamdan hazırlıklarını yapan insanlarımız sabah erkenden yola çıkarlardı. Bayramlıklar giyilmiş, büyük bir arzu ve itina ile camiyi doldururdu insanlarımız.
Yılda iki sefer bu kalabalığı gören hoca efendi coşar, vaazı biraz uzun tutardı. Hatta vaazın sonunda dargınların barışması için telkinde bulunur, dargınları barıştırırdı. Adet olduğu üzere namazın tarifi yapılarak, huşu içinde namaza durulurdu. Namaz bitince dualar edilerek, caminin bahçesine çıkılırdı.
Caminin duvar tarafına doğru sırayla dizilen cemaat birbirleriyle eksiksiz bayramlaşırdı. Bayramlaşma merasiminde yaşlılara öncelik vermek esastı. Bayramlaşma bitince, imam tarafından okunan aşır ve fatihayla herkes evinin yolunu tutardı.
Bayramlar çocuklar tarafından bir başka anlam taşırdı. Bayramlıklarını giyen köy çocukları köyün evlerini sırayla ziyaret ederek herkesle bayramlaşmayı ihmal etmezlerdi. Girilen evler çocukları hoş karşılar, onlara ikramda bulunarak sevindirirlerdi. Büyük bir ilgiyle karşılanan çocuklar mutlu, mesut bir şekilde sıradaki eve doğru yürürlerdi.
Biraz daha büyük yaşta olanlar yani gençler, köyün muhtelif yerlerine büyük salıncaklar kurarlardı. Yüksek dallara şeritler asılarak yapılan salıncağın oturma yerine uzun ve genişçe bir tahta konurdu. Tahta üzerine iki kişi karşılıklı olarak oturur, sırada bekleyenler ise sallama işini yaparlardı. Bazen o kadar hızlı sallarlardı ki, salıncak şimdiki gondollar gibi doksan derece havaya dikilirdi. Tabi bu arada midesi bulanarak kusanlar da olurdu.
Kısaca böyleydi bayramlarımız. Samimi, içten, gösterişten uzak ve sadeydi bayramlar. Çocukların sevindiği ve sevildiği, yaşlıların dualarının alındığı günlerdi bayramlar. Geriye dönüp baktığımızda, özlediğimiz ve özlemeye devam edeceğimiz bayramlar.
06.05.2008
KENAN KESKİN
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder